Skip to main content

Ekim 2021

Yazar: 2 Ekim 2021Kasım 18th, 2021AYDABİR

Merhaba.

Bu başlık altında her ay sizinle kısa bir yazı paylaşmayı amaçlıyorum. Odak noktamız “Yönetişim”, ya da benim daha çok tercih ettiğim karşılığıyla “İlkeli Temsil”.

Önümüzdeki aylarda bu konunun bazen derinlerine dalacak, bazen daha güncel uygulamalara göz atacak, bazen de kenarında sohbet edeceğiz. Ama bu ilk “AYDABİR”de otuz yıl öncesine dönmemiz şart:

1991 yılı yaz aylarında, yüksek eğitim aldığı alanda çalışmamaya çoktan karar vermiş ve iş hayatının ilk dört yılını turizm sektöründe geçirmiş bir Makine Mühendisi olarak kendimi bir yol ayrımında bulmuştum: Körfez krizi nedeniyle ağır yara alan işimde, Kapadokya’da çalışmaya devam etmek ya da “nasıl olsa karşıma bir sürü fırsat çıkar” diyerek İstanbul’a dönmek. İyi ki ikincisini tercih etmişim ve iyi ki aynı yılın Mart ya da Nisan ayında Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) Yönetim Kurulu’na seçilen sevgili dostum Gavsi Özarpak bana “Dernekte yönetici olmayı düşünür müsün?” diye sormuş.

1 Ekim 1991 günü BÜMED’de Genel Sekreter Yardımcısı olarak işe başladım, 9 Ekim günü vekaleten, ay sonunda da asaleten Genel Sekreter’liğe atandım.

Dr. Yılmaz Argüden‘in Başkanlığında birçok başarılı mezunu bir araya getiren BÜMED YK, hep söylediğim gibi, “zamanının ötesinde” bir ekipti: Sevgili Necati Abi (Güler), çok genç yaşta kaybettiğimiz Dr. M. Atilla Öner (çok sonra Profesör olmuştu), efsane hocamız Prof. Dr. Mustafa Dilber, Ahmet Merey, Ömer Burhanoğlu… Yirmi beş yaşında hem gönüllülüğe hem de profesyonelliğe bu denli önem veren bir kadroyla çalışmak büyük bir şanstı. Koca koca şirketlerin “çok pahalı” diyerek yöneticilerini yollamadığı Time Management eğitimine katılmam rahmetli Atilla için bir zorunluluktu. Bütçeyi yaparken KPI (Key Performance Indicators) ne demek öğrenmeli ve raporlarken de kullanmalıydım. Derneğin düzenlediği MESSE (Mezuniyet Sonrası Sürekli Eğitim) seminerlerine de Genel Sekreter sıfatı ile ücretsiz katılabilmem de müthiş bir imkândı.

1997 yılı Nisan ayı sonuna kadar sürdürdüğüm bu görevde çok şey öğrendim; Üniversiteye kaynak yaratma faaliyetlerine BÜMED olarak daha sistematik destek verebilmemiz için katıldığım yurt dışı eğitimler hayatımı değiştirdi. 1995 yılında aldığım ilk yurt dışı eğitimin ardından İstanbul’da birçok vakıf ve dernek tarafından toplantılara davet edildim, kaynak yaratma konusunda konuşmalar / sunumlar yaptım. Her zaman söylediğim gibi, öğretmeye çalışıyor ama en az o kadar da öğreniyordum. 1997 Mayıs – 2020 Aralık arasındaki yaklaşık yirmi dört yıllık Vehbi Koç Vakfı Genel Müdürlüğümde ise gerek Türkiye’de, gerek yurt dışında sayısız vakıf, dernek, hayırsever, yönetici, yönetim kurulu üyesi ile tanışma / çalışma imkânı buldum; öğrendim, hayret ettim, heyecanlandım, üzüldüm…

Üçüncü sektördeki kariyerimin ortalarından itibaren “yönetişim” ve “yönetim kurulları” gittikçe daha çok ilgimi çekmeye başladı. 2012’de YKY tarafından basılan -ve artık ücretsiz e-kitap olarak ulaşabileceğiniz- Bana Yönetim Kurulunu Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim kitabını yazarken çok eğlendim; okuyanların büyük bölümü de okurken çok eğlendiklerini söylediler. O kitapta kısaca değindiğim John Carver ve Policy Governance metodolojisine 2017 yılından itibaren daha yakından bakmaya, daha derine inmeye çalıştım. Bu çabanın -şimdilik- sonucu olan son kitabım “Sayın Başkan, Değersiz Üyeler” de artık ücretsiz e-kitap olarak yayında!

John Carver’ın yönetim kurulunu kurumun asıl söz sahiplerinin temsilcisi olarak konumlandırması ve metodolojisini on temel ilke üzerine inşa etmesi önce Policy Governance, sonra da genel olarak “yönetişim” yerine “ilkeli Temsil” tanımını uydurmama ve kullanmama neden oldu. Hep söylediğim gibi, dilimize -maalesef- yerleşmiş “yönetişim” kelimesini tahtından edemeyeceğimi biliyorum. Buna rağmen mesleki kariyerimin bu önemli dönüm noktasında gönüllü ve profesyonel olarak sunacağım danışmanlık hizmetlerini bu başlık altında toplamayı uygun buldum.

Efsane yönetim gurusu Peter Drucker yıllar önce yönetim kurullarının ortak özelliğini “işe yaramamak” olarak nitelendirdiğinde çok önemli bir yaraya parmak basmıştı. 21. Yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamaya yaklaşırken yönetişimin küresel karnesi hâlâ kırıklarla dolu.

Sakın size “takdirname” vadettiğimi düşünmeyin; bu imkânsız. Ama en azından “hal ve gidişat” notumuzu yükseltmeye talibim.

Hoş geldiniz!