Skip to main content

Mayıs 2022

Yazar: 12 Mayıs 2022AYDABİR

Merhaba,

Bu ayki konumuz yönetim kurullarının büyüklüğü, ya da “küçüklüğü”…

John Carver’ın bu konudaki -benim de kesinlikle katıldığım- görüşü şu:

“Yediden daha fazla üye için çok iyi nedenleriniz olmalı.”

 Kuruluş aşamasında destek verme şansı bulduğum vakıf ve derneklere çoğunlukla beş kişilik bir kurul öneriyorum. Bunun birçok nedeni var ama bazı gerekçelerimi şöyle sıralayabilirim:

  1. Her açıdan (tarih tespitinden zaman kullanımına) daha verimli yönetim kurulu toplantıları.
  2. Devamsızlığın güçleşmesi.
  3. Asli işe daha kolay odaklanma.
  4. Profesyonel ekip üzerindeki baskının azalması.

Eğer siz de kalabalık (dokuz ya da daha fazla üyeli) bir yönetim kurulunda üye iseniz toplantı tarihi belirlemenin dahi ne kadar güç olabileceğini deneyimlemişsinizdir. Pandemi etkisiyle yaygınlaşan çevrimiçi toplantı akımı dahi büyük yönetim kurullarının işini pek kolaylaştırmadı. Bu satırları yazdığım gün bir toplantıma -çoğunluğa uygun tek gün olduğu için- ofiste başlayıp, arabada devam edip havaalanında bitirdim.

Kalabalık kurullar toplantı yönetimini de doğal olarak güçleştiriyor. Eğer başkan veya ilgili üye -sevimsiz olmayı göze alıp- sıkı bir “zaman polisliği”ne soyunmuyorsa uzayıp giden toplantılar sizi bekliyor.

“Devamsızlığın güçleşmesi” konusunu sık sık dile getiriyorum. On beş kişilik bir kurulda “kaytarmak” daha kolay. Bu konu ancak devamsızlığı aynı üye veya üyelerin alışkanlık haline getirmesi durumunda dikkat çekici oluyor. Kendi kurulunuzu düşünün; olağanüstü bir zaman / gündem söz konusu değilse tam kadro toplanmak herkes için bir sürpriz olmuyor mu? Aynı kişiler tarafından yapılmasa da bu düzenli devamsızlığın faturasını kurumlarımızın bir şekilde ödediğini unutmamamız lazım.

“Nuh’un Gemisi Yönetim Kurullarından” yani farklı uzmanlıklara göre seçilen üyelerden oluşan kurullardan önceki yazılarımda bahsetmiştim. Sayı -ve bunun doğal neticesi olarak uzmanlık alanları- artınca yönetim kurullarının asli işine yani Yönetişime / İlkeli Temsile vakit ayırması da güçleşebiliyor. Kurumunuzun faaliyet alanına bir şekilde dokunan farklı uzmanlıklara sahip bir sürü üye aynı masanın etrafında oturuyor ve “katkı sağlamak” istiyor. Haklılar. Ancak bu yapı insani reflekslerimizle birleşince hepimiz kendi güvenli sularımızda dolaşıyor, kurumu da dolaştırabiliyoruz.

Profesyonel ekibe gelince… Her gönüllünün sistem üzerinde bir yükü olduğunu unutmayalım. Gönüllünün sorumluluğu ve etkisi arttıkça bu yük de doğal olarak artar, artmalı. Yönetim kurulu üyeleri en üst seviyede görev yapan gönüllüler olarak kurumlarındaki insan kaynakları zamanının önemli bir bölümünü (ç)alabilirler. Sorular sorulur, raporlar istenir, iş verilir… Etkin bir İlkeli Temsil metodolojisi uygulamayan / uygulayamayan kurumlarda bu kötü alışkanlıklar profesyonel çalışanlar için kabusa dönüşebilir. Bu açıdan küçük bir kurulu yönetmek, yani taleplerine kırmadan – dökmeden cevap vermek, onlarca üyesi olan bir kurula dert anlatmaktan çok daha kolay olacaktır.

Bu konuda başka argümanlar da ileri sürebilirim ama ortalama bir Aydabir’in boyutunu aşmamak için şimdilik duralım ve konuya bir de şu açıdan bakalım: Peki neden genellikle 9-11-13-15 kişilik yönetim kurullarını hâlâ görebiliyoruz? Alışkanlıklar, resmi senet ya da tüzük değişikliği yapmaktan kaçınmak, faaliyet alanındaki kişi veya kurumları kalabalık bir kurulun daha iyi temsil edeceği yanılgısı, “Daha çok üye, daha fazla bağış” efsanesi….

Son söz: “Küçük güzeldir”.

Haziran ayında görüşmek üzere…