Skip to main content

Ocak 2022

Yazar: 14 Ocak 2022AYDABİR

Merhaba.

Yılın ilk yazısına bir soruyla başlayalım: Sizin yönetim kurulunuz da Nuh’un Gemisi’ne benziyor mu?

“Bu da nereden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim. Yönetim kurulları ve Nuh’un Gemisi arasındaki ilişkiyi ben kurmadım; bu tanımı “Governance As Leadership” kitabında yazarlar Chait, Ryan ve Taylor önermişler. Bu benzetmenin çıkış noktası çoğu STK yönetim kurulunda gördüğümüz, kurumlarının sürekli olarak fırtınalı sularda ve tufan benzeri koşullarda çalışmak zorunda olduğu hissi değil. Yazarların kastettikleri, birçok STK’nın yönetim kurullarını oluştururken veya yenilerken Nuh’un Gemisi benzeri bir seçki / seçim yapmaları: “Bir tane hukukçu şart, bir iletişimci, finansçı / maliyeci zaten olmazsa olmaz…”

Yeni kurulan veya henüz nitelik ve nicelik açısından yeterli olgunluğa erişmemiş bir STK’da yönetim kurulu üyelerinin kuruma kendi uzmanlık alanlarında destek vermesi doğal, hatta kaçınılmaz. Ancak onlarca, hatta yüzlerce profesyonel çalışanı olan kurumlarda neredeyse her fonksiyonel birimin yönetim kurulunda bir “muhatabı” olması er ya da geç içinden çıkılması güç bir yönetim / yönetişim sorununu tetikleyebiliyor.

Kurumunuzun Mali İşler Yöneticisi kime veya kimlere karşı sorumlu: Genel Müdür? Yönetim Kurulu Başkanı? Sayman Üye? Şimdi de “Hepsine” dediğinizi ve ardından da derin bir nefes aldığınızı duyar gibiyim. Otuz yıllık STK tecrübemde “sayman üyeyi saymama” durumunun yarattığı birçok krize tanık olduğumu söyleyebilirim.

Yönetim kurulunuza üye davet ederken tercihlerinizi uzmanlıklar üzerinden yapar ve yeni üyelerinize de baştan bu “beklenti” mesajını verirseniz başka bir sonuç almanız mümkün değil. Şunu unutmayalım: Bir STK’da göreve davet edildiğimizde ve kabul ettiğimizde hepimiz gözle görülür bir fark yaratmak isteriz. Bu farkı en kolay yaratacağımız yerin de kendi uzmanlık alanımız olduğunu düşünmemizden daha doğal bir şey olamaz. Ne bizim, ne “başkanın”, ne de profesyonel yöneticinin aklına bir yönetim kurulunun asli vazifesi gelmez: Kuruma gerçek sahipleri adına sahip çıkmak.

Geçen gün çok sevdiğim, çok tecrübeli bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Bana yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı -oldukça büyük, çok tanınan ve çok başarılı- vakfın resmi senedine neredeyse hiç göz atmadığını söyledi. İşin ilginç olanı onu bu göreve davet eden “başkanın” da, sonra birlikte çalıştığı profesyonel yöneticilerin de üyeleri mevzuat konusunda bir eğitime / oryantasyona tabi tutmamalarıydı.

Asli vazifemiz “sahipler adına sahip çıkmak” ise önce işin temelinden başlamak gerekmez mi? Vakıf senedi veya dernek tüzüğü neler söylüyor? Düzeltilmesi gereken yanlışlıklar, yapılması gereken değişiklikler var mı? Bunları yapabilir miyiz? Kurumumuzla ilgili en güncel kanun, tüzük, tebliğ gibi kritik mevzuat hakkında bilgi sahibi miyiz?

Sıkıcı değil mi? Belki, ama başlamamız gereken yer tam da burası.

Hadi size bir ev ödevi: Yönetim kurulunda görev yaptığınız vakfın resmi senedini veya derneğin tüzüğünü önünüze alın. Sakin bir kafayla, özenle, satır satır okuyun. Türkçe hatalarını düzeltin (onlarcasını bulacaksınız, şaşırmayın). Anlamadığınız yerlerin de, birbiriyle çelişen hükümlerin de altını çizin (bunlardan da çok bulacaksınız, yine şaşırmayın). Bu kıymetli / temel dokümanlarla halvet olmak için genel kurul ya da mütevelliler heyeti toplantısında bir kriz çıkmasını beklemeyin. Proaktif olun.

Sahip çıkın.