Skip to main content

Eylül 2023

Yazar: 12 Eylül 2023AYDABİR

Merhaba,

Bu ay konumuz TZB’ler, yani, “Tam Zamanlı Başkan”lar.

Yalnızca Policy Governance / İlkeli Temsil metodolojisi değil bilinen tüm yönetişim sistemlerinde yönetim kurulu ile profesyonel kadro arasındaki görev ve rol dağılımının çok net olduğunu defalarca vurguladım. En basit haliyle tekrar ifade edersem yönetim kurulu operasyona, profesyonel kadro da başta “Söz Sahipleriyle İlişkiler” ve “Gözetim” olmak üzere temel yönetişim faaliyetlerine karışamaz, bu faaliyetlerden sorumlu tutulamaz.

Peki gerçek hayatta bu kural çalışıyor mu? Bu sorunun tek bir yanıtı yok; bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye, kurumdan kuruma değişen bir “spektrum” ile karşı karşıyayız. Hatta bazen aynı kurum çeşitli dönemlerde, bu kriter açısından değerlendirildiğinde, birbirinden taban tabana zıt görüntüler verebiliyor.

Ocak 2022 Aydabir’inde “Nuh’un Gemisi Yönetim Kurulları”ndan bahsetmiştik; okumadıysanız göz atmanızı öneririm. “Bir hukukçumuz olsun!”, “Finansçı şart!”, “İletişimci olmazsa olmaz!” motivasyonuyla oluşturulan “uzmanlık” yönetim kurulları doğal olarak operasyona karışma refleksine sahip oluyor. Bunun sonucunda, çoğunlukla, hem yönetim kurulunda, hem profesyonel kadroda, hem de bu iki grup arasında “sırat köprüsünde” yürüyen profesyonel tepe yöneticide bir hoşnutsuzluk / mutsuzluk / bıkkınlık birikimine tanık oluyoruz.

Ancak ben bu ay “üst seviye” bir durumdan bahsediyorum. Tüm zamanını, enerjisini, gönlünü kuruma adamış başkanlardan.

Sivil toplumla bir süredir ve belli bir yoğunlukta ilişki içerisindeyseniz en az birkaç tane TZB görmüşsünüzdür; kurumun merkezinde kendi odası olan, her gün ofisine mutlaka gelen, hatta çoğunlukla profesyonel çalışanlardan önce gelip sonra ayrılan, her konuya hâkim, sürekli “işinin başında” olduğu için kendisine her konu danışılan…

Bazı küçük organizasyonlarda, profesyonel kadronun bir-iki mali işler çalışanı ve belki de bir sekreter / asistandan oluştuğu durumlarda, çoğunlukla “emekli” başkanların bu tür bir rol üstlenmeleri, en azından ülkemizde, “endüstri standardı” olmuş gibi gözüküyor. Kurumun profesyonel yapısının gelişmesinin şu ya da bu nedenden ötürü “imkânsız” olduğu durumlara bir sözüm yok. Tabii bu tarz yönetimin (buna “yönetişim” diyemeyeceğim) bizatihi kendisi profesyonel yapının gelişmesinin önünde bir engel olmuyorsa…

İlginç olan şu ki TZB’leri bazı büyük STK’larda da görüyoruz. Hemen bir itirafta bulunayım: Benim de çok iyi tanıdığım, çok sevdiğim ve kurumlarına yaptıkları katkıyı kendi gözlerimle gördüğüm TZB’ler var. Ancak bu durum bu dostlarımın kendileriyle de paylaştığım düşünce ve endişelerimi sizlerle de paylaşmaya engel değil.

Büyük bir STK’ya kendini adamış bir TZB üç boyutta “zafiyet yaratma” potansiyeline sahiptir:

  1. Profesyonel Kadro
  2. Yönetim Kurulu
  3. Gelecek

Öncelikle TZB’nin yanında Genel Müdür ancak Genel Müdür Yardımcısıdır. Bunu başta kendisi, hem iç, hem dış paydaşlar bilir. Bu durum hem Genel Müdür hem de ona bağlı çalışan yöneticiler için karmaşık bir durumdur ve önemli riskleri barındırır; motive edici bir iş ortamı yaratması hiç kolay değildir.

TZB’nin varlığı Yönetim Kurulu’nun Genel Müdür -ve onun üzerinden profesyonel kadro- ile kuracağı ideal ilişkiyi sabote eder, üstüne üstlük Yönetim Kurulu içindeki işleyişi de deformasyona uğratır: Genel Müdür’ün üzerinde “gözetim” sorumluluğu olan Kurul bunu kendi Başkanı üzerinde uygulayamaz. Herkes “operasyonun patronu”nun kim olduğunu biliyordur. TZB’nin elinin bu kadar işin üstünde olması bir “güven” duygusu yaratır ama bu bağımlılık yapabilen, tehlikeli bir güven duygusuna dönüşebilir.

Ve en önemli zafiyet… Er ya da geç, TZB’nin görevi devretme zamanı geldiğinde, “sistem” bu “tandem” yapıya alışmıştır. Ancak yeni Başkan’ın ayrılan TZB kadar zamanı / enerjisi / ilgisi olmayabilir; taşlar yerinden oynayacaktır ve hem Yönetim Kurulu, hem profesyonel kadro, hem de “söz sahipleri” için sıkıntılı bir geçiş dönemi neredeyse kaçınılmazdır.

2012’de yazdığım ilk kitabın adını çoğunuz artık biliyor: “Bana Yönetim Kurulunu Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim”.

Şöyle de diyebiliriz: “Bana Yönetim Kurulu Başkanı’nın Odasını Göster, Sana Başının Dertte Olduğunu Söyleyeyim”.

Ekim ayında görüşmek üzere.