Merhaba,
Bu ayki konumuz yönetim kurulu üyeliğinde bir kriter olarak “Yaş Haddi”.
Eskiden büyüklerin sohbetlerinde zaman zaman kulağımıza çalınırdı bu kavram, “Falanca da yaş haddinden emekli oldu” şeklinde… O yıllarda, yani 70’lerin başında, altmışını devirmek bayağı yaşlı olmak anlamına geliyordu. (Dünya Bankası verilerine göre 1970 yılında ortalama yaşam beklentisi 57 yılın altındaymış.) Hal böyle olunca resmi ya da özel kurumların 60 yaş civarı için zorunlu emeklilik uygulaması hiç kimseye garip gelmiyordu.
21. yüzyılda, dünyanın hemen her ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de ortalama hayat süresi arttı. Yine Dünya Bankası verilerine göre ülkemizde 2022 yılındaki ortalama hayat beklentisi 78 yıl olarak hesaplanmış. Yuvarlak bir hesap yaparsak 1970 yılından bu yana geçen her yılda vatandaşlarımızın ortalama yaşam süresi 6 ay artmış. İnsanî gelişmişlik açısından muazzam bir ilerleme diyebiliriz. Tabii böyle bir ilerlemeye hazır olmayan sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin yaşadığı sorunları da göz ardı etmemek lazım.
Bizim malum konumuz açısından artan yaşam süresinin gündeme getirdiği bir soru var: Yönetim kurulu üyelikleri için yaş haddi konulmalı mı? Önce, hemen, cevabımı vereyim: Kesinlikle konulmalı!
Yaşlarımız ilerledikçe kabul etmekte zorlandığımız bir gerçek var: Yalnızca fiziksel değil, zihinsel performansımız da zayıflıyor: Odaklanmakta zorlanıyoruz, unutkanlığımız artıyor, alışkanlıklarımız iyice pekişiyor ve yeniliklere daha kapalı bir hale geliyoruz. Bu saptamaların birer genelleme olduğunun ve çevremizde 90 yaşına yaklaşmış, hatta aşmış ve hâlâ gençlere taş çıkartacak büyüklerimiz olduğunun farkındayım. Yine de yukarıda saydığım hususların çoğunluk için geçerli olduğunu sanırım kabul etmeliyiz.
Yönetim kurulu üyeliklerinde yaşın bir kriter olmaması kurumları önemli bir riskle karşı karşıya bırakıyor. Son yıllarda, yakından tanıdığım iki farklı kurum başkanlarının zayıflayan muhakeme yetenekleri nedeniyle önemli sıkıntılar yaşadılar, yaşamaya da devam ediyorlar. Vakıfların resmi senetlerine veya derneklerin tüzüklerine kuruluşta eklenecek -dolayısıyla daha baştan doğal karşılanacak- bir maddeyle önüne geçilebilecek yönetim / yönetişim krizleri ne yazık ki kurumlara çok şeye mal olabiliyor. Sistemin sağlıklı işlemesi ve gelişmesinin karşısına belli bir yaşı aşmış kişileri üzmeme, saygısızlık yapmama gibi saikler konunca hatlar da doğal olarak karışıyor.
Peki çıtayı nereye koymalı? Yakın zamanda üzerinde çalıştığımız bir vakıf resmî senedinde 75 yaşını dolduran kişilerin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılması şartını koyduk. İçinde bulunduğumuz çağın özgün koşullarında 75 yaşın oldukça makul bir üst sınır olduğunu düşünüyorum. Tabii bunu henüz 59 yaşında bir uzman olarak söylediğimi de unutmayalım 🙂 Ne de olsa her şey göreceli…
“Yılların birikiminden, 75 yaşını aşmış uzmanların tecrübelerinden nasıl istifade edeceğiz?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu sayfanın okurları danışma kurulları hakkındaki genel görüşlerimi biliyor. Özetlemek gerekirse, hayatımda bir kuruma müthiş katkılar yapmış bir danışma kurulu görmediğimi söyleyebilirim. Buna rağmen, “yaş haddi” nedeniyle el sıkışacağınız yönetim kurulu üyelerine “yumuşak bir iniş” yaptırmak için bu mekanizmanın devreye sokulabileceğini düşünüyorum.
Mart ayında görüşmek üzere…