Skip to main content

Mart 2022

Yazar: 14 Mart 2022AYDABİR

Merhaba.

Burnumuzun dibinde bir savaş sürerken ve dünyanın dört bir yanında milyonlarca aklıselim insan bu bölgesel krizin daha da büyüme ihtimalinden haklı olarak endişe ederken “yönetişim” üzerine yazmak kolay mı / doğru mu diye sorabilirsiniz.

Bu “farazi” soruyu “kolay değil ama yanlış da değil” diyerek cevaplayabilirim. Bizim kuşağın çocukluğundaki meşhur reklamda olduğu gibi yönetişim / İlkeli Temsil konusu benim “hiç aklımdan çıkmıyor ki!” Bu nedenden ötürü de olabilir, Ukrayna – Rusya krizi ve İlkeli Temsil, daha doğrusu Carver’ın “On İlkesi” arasında en az üç noktada bağ kurabiliyorum:

  1. Söz Sahipliği
  2. Tek Vücut
  3. Yöneticinin Kısıtları

AYDABİR’in ikinci yazısında Söz Sahipliği konusuna yer vermiştim. Her fırsatta vurguladığım gibi, herhangi bir kurumun, özellikle de kâr amacı gütmeyen bir kuruluşun yönetim / temsilciler kurulunun en önemli vazifesi, kuruma gerçek sahipleri / söz sahipleri adına sahip çıkması. Bunun için de kurum hakkında söz sahiplerinden çok daha bilgili / tecrübeli bireyler olarak, yönetişimle ilgili bir dizi karar almaları, yürütmeyle ilgili de denetim / izleme sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekiyor.

Devletleri şirket, Başkan veya Başbakanları da CEO olarak tanımlayan / gören yaklaşımlardan hiçbir zaman hoşlanmadım. Diğer yandan ülkelerimizi gerçekten devasa vakıflar veya dernekler olarak düşünebiliriz: Kurucularımız var, kâr amacı -en azından teoride- gütmüyoruz ve temsili demokrasi olarak adlandırdığımız yönetişim sistemi de “seçilmiş” bir grubun biz vatandaşlara -yine en azından teoride- hizmet sunabilmesinin esaslarını belirliyor. Bu yaklaşıma çok itiraz yoksa devam edelim: Ülkeler on binlerce, milyonlarca vatandaşlarının hayatını derinden etkileyecek -bazılarının hayatına mal olacak- kararları nasıl alıyorlar? Yetkili organlar Carver ve müritlerinin sıkça tekrarladığı gibi “vatandaşlar bizim bilgi ve tecrübemize sahip olsalar ve bizim yerimizde otursalar nasıl karar verirlerdi?” diye düşünüyorlar mı? Hiç sanmam!

Peki “Tek Vücut” ilkesinin konumuzla ilgisi nedir? Önce ilkemizi hatırlayalım: 

Tek Vücut İlkesi (Board Holism)

Temsilciler Kurulu kendisiyle, üyeleriyle, komiteleriyle veya Yönetimle ilgili tüm kararlarını bir grup halinde alır. Başka bir deyişle Temsilciler Kurulu’nun yetkisi bireysel yetkilerin toplamından oluşan bir güç değil, bir grup yetkisidir.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması da dahil olmak üzere dünya tarihindeki bir dolu “skandal” kararın birbirini dinleyen, ikna olmak / ikna etmek için çaba harcayan ve sağlıklı düşünen bireylerin kolektif kararı olduğunu her halde söyleyemeyiz; bunun tam tersinin doğru olduğunu biliyoruz. Yalnızca yakın tarih bile güçten zehirlenen, yerini ve konumunu korumak için her şeyi göze alan, neredeyse tümü de erkek olan yöneticilerin hem kendilerini hem çevresindekileri kandırarak yüz binleri ateşe attığı örneklerle dolu…

Yazıyı üçüncü ilkemizle bitirelim:

Yöneticinin Kısıtlarına İlişkin Kurallar (Executive Limitations Policies)

Temsilciler Kurulu a) Yönetimin işini nasıl yapacağını tanımlamaktan kaçınmak ve b) işe yarayacak olsa da kabul edilemeyecek iş yapma yöntemlerini tamamen saf dışı bırakmak için operasyonla ilgili kuralları “yasak koyucu” bir yaklaşımla oluşturur. Bu kurallar İlkeli Temsil metodolojisinde “Kısıtlar” başlığı altında ele alınsa da kavramsal tutarlılık gözetildiği sürece, Temsilciler Kurulu dilediği adı kullanabilir.

Yukarıdaki ilkeyle yazıda dile getirdiğim serzenişler arasında bir bağ kuramıyorsanız henüz “Sayın Başkan, Değersiz Üyeler”i okumamışsınız demektir. İşte size bir hatırlatma! Kitapta Dördüncü Bölüm’deki “Kısıtlar” başlığının altındaki kural ve yorumlara bir göz atın. Ve bir vatandaş sıfatıyla, ülkenizi yönetenler için bazı “Kısıtlar” yazacak olsaydınız neler yazardınız diye düşünün.

Nisan ayında görüşmek üzere…