Skip to main content

Temmuz 2022

Yazar: 15 Temmuz 2022AYDABİR

Merhaba,

Bu ayki konumuz kaynak yaratma.

Kaynak yaratma ya da “bağış toplama” sivil toplum kariyerimin henüz başlarında iken epey haşır neşir olduğum bir alandı. Sivil toplum literatüründe en sık ele alınan konulardan birisinden bahsediyoruz; nedeni basit: Tüm kurumların sürekli paraya ihtiyacı var. Paraya aslında pek de ihtiyacı olmayan birçok kurum da bu “makineyi” asla soğutmak istemedikleri için sürekli yeni proje üretiyorlar. Kaynak yaratma yöneticileri özellikle ABD’de el üstünde tutulan sivil toplum çalışanları arasında yer alıyor; büyük müzelerin, üniversitelerin veya kâr amacı gütmeyen hastanelerin ilgili departmanlarında yüzlerce profesyonel çalışıyor.

Bizim odağımızda her zaman yönetişim / ilkeli temsil / yönetim kurulları olduğu için bu konuya da aynı açıdan bakmaya çalışalım. Öncelikle birçok yönetim kurulu için kaynak yaratma alanının “mayınlarla” dolu olduğunu söylemeliyim. Bu iş genellikle ya tamamen profesyonellere bırakılır, ya ilgili komite / üyeye havale edilir, ya da hep beraber “mış gibi” yapılır.

Komitelerle ilgili düşüncelerimi artık bildiğinizi tahmin ediyorum. Hemen her zaman yönetim kurulunun önemli bir bölümünü demotive eden / verimsizleştiren “komitacılık” söz konusu bağış toplama olunca daha da tehlikeli bir hal alır. Bu zaten sevimsiz konunun belirli kişilere “yıkılmış” olması diğer üyelere rahat nefes aldırır ama aynı oranda hedefin gerçekleşmesini de imkânsızlaştırır. Oysa Carver’ın “Tek Vücut” ilkesi kaynak yaratma faaliyetlerinde de yönetim kurulunuzun pusulası olmalıdır. Aşağıdaki başlıklarda “tek vücut” olmayı kastediyorum:

  1. Kaynak yaratmanın gerekliliği
  2. Hedefin ve yöntemin doğruluğu
  3. Konunun herkesin ortak sorumluluğu olduğu

Türkiye’de vatandaşların aslında çok da “hayırsever” sayılamayacağını her fırsatta dile getiririm; özellikle de kurumlara yapılan bağışlar açısından. Başka bir deyişle “eş / dost / akraba”nın ihtiyaçları söz konusu olduğunda daha cömert olabiliyoruz ama söz konusu mezunu olduğumuz lise ya da üniversite veya faaliyetlerine bayıla bayıla katıldığımız kültür sanat kurumu ise elimizi cebimize daha zor atıyoruz. Benimle aynı fikirde değilseniz TÜSEV’in Bireysel Bağışçılık Araştırması’na ya da CAF’in (Charities Aid Foundation) World Giving Index raporlarına göz atmanızı salık veririm.

Kaynak yaratma konusunda bir “ideal durum”dan bahsedeceksek kime ait olduğunu maalesef hatırlamadığım şu tarifi kullanırım:

“Doğru kişinin (ya da kişilerin), doğru kişiden, doğru zaman ve yerde, doğru proje için doğru miktarda bağış istemesi.”

Yukarıdaki cümlenin her parçası için sayfalarca bilgi / örnek / açıklama vermem mümkün, ama bunu tabii ki yapmayacağım. Bunun yerine yönetim kurulu üyesi olarak sizi “doğru kişi” yapacak en önemli koşuldan bahsedeceğim: Kendi -cömert- bağışınızı yapmış olmanız…

Ülkemizdeki vakıf ve dernek yönetim kurullarının karnesinin bu açıdan pek parlak olduğunu düşünmüyorum. Kendisi bağış yapmamış bir yönetim kurulu üyesi olarak nasıl başkalarından bağış isteyebiliriz? Bu noktada “cömert” sıfatını da biraz açmak gerekebilir. Sıkça dile getirdiğim gibi birçok STK’da yönetim kurulu üyelerinin gelir / varlık seviyesi arasında büyük farklılıklar olabilir. Önemli olan bir yönetim kurulu üyesi olarak yapmış olduğunuz bağışın kendi yakın çevrenizce “kesinlikle cömert” olarak değerlendirilmesi.

Ülkemizde örneğini gördüğümü pek hatırlamıyorum ama birçok ülkede herhangi bir STK’da yönetim kuruluna girmeden önce kabul etmeniz gereken koşullar arasında kuruma düzenli -ve cömert- bağış koşulunun yer aldığını biliyorum. Vakıf ve derneklere bu tür kuralları önerdiğimde “Zaten zor üye buluyoruz!” yanıtını almaya alıştım; ben yine de doğru bildiğimi söylemeye devam edeceğim.

Ağustos ayında başka bir konuyla görüşmek üzere…